Antifosfolipid Sendromu ve Gebelik

Antifosfolipid Sendromu ve Gebelik

Antifosfolipid Sendromu ve Gebelik

Antifosfolipid Sendromu ve Gebelik: Gebeliğinizi Güvenle Kucaklayın

 

Ankara'da bir kadın doğum ve perinatoloji uzmanı olarak, her anne adayının sağlıklı bir gebelik süreci geçirmesi ve bebeğini güvenle kucağına alması en büyük dileğimdir. Bu yolda karşılaşılan bazı zorluklar arasında, özellikle gebelik kayıpları ve komplikasyonlarıyla ilişkili olan Antifosfolipid Sendromu (AFS) önemli bir yer tutar. Bu sendromun ne olduğunu, gebelik üzerindeki etkilerini ve en önemlisi nasıl yönetilmesi gerektiğini merak edenler için bu yazıyı hazırladım.

AFS, doğru tanı ve etkin yönetim ile anne ve bebek sağlığının korunabildiği bir durumdur. Bilinçli olmak, doğru adımları atmak ve uzman bir ekiple çalışmak, sağlıklı bir gebeliğin anahtarıdır.


 

Antifosfolipid Sendromu (AFS) Nedir?

 

Antifosfolipid Sendromu (AFS), bağışıklık sisteminin kendi dokularına saldırdığı otoimmün bir hastalıktır. Bu sendromda, vücut "antifosfolipid antikorları" adı verilen özel antikorlar üretir. Bu antikorlar, kanın normalden daha kolay pıhtılaşmasına neden olur. Kan pıhtılaşması, damar içinde kan akışını engelleyerek çeşitli organlarda sorunlara yol açabilir.

AFS, iki ana formda görülebilir:

  • Primer AFS: Başka herhangi bir otoimmün hastalıkla ilişkili olmayan durumdur.

  • Sekonder AFS: Lupus (SLE) gibi başka bir otoimmün hastalıkla birlikte görülen durumdur.

AFS'nin ana özellikleri:

  • Damar İçi Pıhtılaşma (Tromboz): Atardamarlarda (arteriyel tromboz) veya toplardamarlarda (venöz tromboz) pıhtı oluşumu. Bu pıhtılar inmeye, kalp krizine, bacaklarda pıhtıya (DVT) ve diğer organ hasarlarına yol açabilir.

  • Gebelik Komplikasyonları: Tekrarlayan gebelik kayıpları, erken doğum, preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) ve bebekte gelişme geriliği gibi ciddi sorunlar.

AFS'li kişilerde bu antikorlar her zaman pıhtılaşmaya veya gebelik sorunlarına yol açmayabilir, ancak risk artar. Bu nedenle, özellikle gebelik düşünen veya gebelik kayıpları yaşayan kadınlar için AFS tanısı ve yönetimi büyük önem taşır.


 

Antifosfolipid Sendromu Gebeliği Nasıl Etkiler?

 

AFS, gebelik üzerinde ciddi ve çeşitli olumsuz etkilere sahip olabilir. Bu etkiler, sendromun anne karnındaki bebeğe kan akışını sağlayan damarlarda pıhtılaşmaya neden olma eğilimiyle ilişkilidir.

 

1. Tekrarlayan Gebelik Kayıpları

 

AFS'nin en bilinen ve yıkıcı etkilerinden biri tekrarlayan gebelik kayıplarıdır. Bu, AFS tanısı alan kadınların doktora başvurma nedenlerinin başında gelir.

  • Erken Gebelik Kayıpları (Düşükler): Gebeliğin özellikle ilk 10 haftasında, rahim içinde veya plasentada oluşan küçük pıhtılar, embriyonun veya fetüsün kan akışını engelleyerek gelişmesini durdurabilir ve düşüğe yol açabilir. AFS, özellikle 10. haftadan önce açıklanamayan 3 veya daha fazla gebelik kaybı öyküsü olan kadınlarda araştırılmalıdır.

  • Geç Gebelik Kayıpları (Ölü Doğum): Gebeliğin daha ileri haftalarında, hatta son trimesterde bile plasenta damarlarındaki geniş pıhtılar bebeğe giden oksijen ve besin akışını tamamen keserek ölü doğuma neden olabilir.

 

2. Preeklampsi (Gebelik Zehirlenmesi)

 

AFS'li gebelerde preeklampsi riski önemli ölçüde artar. Preeklampsi, yüksek tansiyon ve idrarda protein kaçağı ile karakterize, anne ve bebek için hayati risk taşıyan bir gebelik komplikasyonudur.

  • AFS'de oluşan pıhtılar, plasenta damarlarını etkileyerek plasenta fonksiyonlarını bozabilir. Bu durum, annenin kan damarlarında geniş çaplı bir iltihabi reaksiyona yol açar ve tansiyon yükselmesine neden olabilir.

  • Şiddetli preeklampsi, erken doğum gereksinimine, annede böbrek yetmezliği, karaciğer sorunları, beyin ödemi ve hatta eklampsi (tansiyon yükselmesine bağlı nöbet) gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

 

3. Fetal Gelişme Geriliği (İntrauterin Gelişme Kısıtlılığı - IUGR)

 

Plasenta fonksiyonlarının AFS'ye bağlı pıhtılaşma nedeniyle bozulması, bebeğin anne karnında yeterince besin ve oksijen alamamasına neden olabilir. Bu durum, fetal gelişme geriliği veya intrauterin gelişme kısıtlılığı (IUGR) olarak adlandırılır.

  • Bebek, gebelik haftasına göre beklenen büyüme hızını gösteremez ve kilosu düşük kalır.

  • Şiddetli IUGR, erken doğum veya doğum sonrası bebekte sağlık sorunlarına yol açabilir.

 

4. Erken Doğum

 

AFS'li gebelerde plasenta sorunları, şiddetli preeklampsi veya diğer komplikasyonlar nedeniyle erken doğum riski de artar. Bebeğin anne karnında gelişimini tamamlayamadan doğması, yenidoğan döneminde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

 

5. Plasenta Dekolmanı

 

Nadiren de olsa, AFS plasenta damarlarında pıhtılaşmaya bağlı olarak plasenta dekolmanına (plasentanın rahim duvarından erken ayrılması) yol açabilir. Bu durum, anne ve bebek için acil ve hayatı tehdit edici bir durumdur.

 

Özetle:

 

AFS'li gebelerde bu komplikasyonlar, plasentadaki kan akışının bozulmasıyla doğrudan ilişkilidir. Plasenta, bebeğin büyümesi ve gelişmesi için hayati öneme sahip bir organdır. AFS, bu organın işlevini yerine getirmesini engelleyerek gebelik sonuçlarını olumsuz etkiler. Ancak modern tıp sayesinde, doğru tanı ve uygun tedavi ile AFS'li kadınların büyük çoğunluğu sağlıklı gebelikler geçirebilir.


 

Antifosfolipid Sendromu Tanısı Nasıl Konulur?

 

AFS tanısı, hem klinik bulguların hem de laboratuvar test sonuçlarının bir araya getirilmesiyle konulur. Tek başına pozitif bir test sonucu tanı için yeterli değildir.

 

Klinik Kriterler:

 

Klinik olarak AFS'den şüphelenmek için aşağıdaki durumlardan en az birinin bulunması gerekir:

  1. Damar İçi Pıhtılaşma (Tromboz): Laboratuvar veya görüntüleme yöntemleriyle doğrulanmış, nedeni açıklanamayan bir veya daha fazla atardamar, toplardamar veya küçük damar pıhtısı öyküsü (örn. derin ven trombozu, pulmoner emboli, inme, kalp krizi).

  2. Gebelik Komplikasyonları:

    • Ultrasonla doğrulanmış, 10. gebelik haftası ve sonrasında açıklanamayan bir veya daha fazla fetal ölüm öyküsü.

    • Morfolojik olarak normal fetüs ile 34. gebelik haftasından önce, şiddetli preeklampsi veya plasenta yetmezliği nedeniyle meydana gelen bir veya daha fazla erken doğum öyküsü.

      1. gebelik haftasından önce, neden açıklanamayan, ardışık 3 veya daha fazla spontan düşük (düşük) öyküsü.

 

Laboratuvar Kriterleri:

 

Kan testleriyle bakılan antifosfolipid antikorları şunlardır:

  1. Lupus Antikoagülan (LA): Kan pıhtılaşma testlerinin uzamasına neden olan bir antikor.

  2. Antikardiyolipin Antikorları (aCL): Hem IgG hem de IgM izotipleri yüksek veya orta titrede olmalı.

  3. Anti-beta2-glikoprotein I Antikorları (anti-β2GPI): Hem IgG hem de IgM izotipleri yüksek veya orta titrede olmalı.

Tanı için: Yukarıdaki klinik kriterlerden en az biri ve laboratuvar kriterlerinden en az birinin, en az 12 hafta arayla iki kez pozitif bulunması gereklidir. Yani, tek bir pozitif kan testi sonucu tanı için yeterli değildir. Bu, test sonuçlarının geçici bir durumdan mı yoksa kalıcı bir antikor varlığından mı kaynaklandığını anlamak içindir.

Önemli Not: Antifosfolipid antikorları, enfeksiyonlar veya bazı ilaçlar nedeniyle geçici olarak yükselebilir. Bu nedenle, 12 hafta arayla tekrarlanan testler, kalıcı antikor varlığını doğrulamak için kritik öneme sahiptir.


 

Antifosfolipid Sendromu ve Gebelik Yönetimi

 

AFS tanısı alan veya AFS şüphesi olan gebelerde, sağlıklı bir gebelik ve doğum süreci için multidisipliner bir yaklaşım ve yakın takip şarttır. Yönetimin temel amacı, pıhtı oluşumunu engellemek ve gebelik komplikasyonlarını minimize etmektir.

 

1. İlaç Tedavisi

 

AFS'li gebelerin büyük çoğunluğu, gebelik boyunca ve doğum sonrası belirli bir süre ilaç tedavisi almalıdır. Temel ilaçlar şunlardır:

  • Düşük Doz Aspirin (ASA): Genellikle gebelik öncesinde başlanır ve gebelik boyunca devam edilir. Aspirin, trombositlerin birbirine yapışmasını engelleyerek kanın pıhtılaşma eğilimini azaltır. Bu, plasenta ve diğer damarlardaki küçük pıhtıların oluşumunu engellemeye yardımcı olur. Genellikle günde tek doz 100 mg gibi düşük dozlarda kullanılır.

  • Düşük Molekül Ağırlıklı Heparin (DMAH): Enjeksiyon şeklinde uygulanan bu ilaç, kanın pıhtılaşma faktörlerini inhibe ederek daha güçlü bir pıhtılaşma önleyici etki gösterir. Genellikle gebelik planlandığı andan itibaren veya gebelik testi pozitif çıkar çıkmaz başlanır. Doğuma kadar günlük olarak cilt altına enjekte edilir. Doğum sonrası da belirli bir süre (genellikle 6 hafta) devam edilmesi önerilir. DMAH'ın bebeğe herhangi bir zararı yoktur, plasentayı geçmez.

Tedavi Kombinasyonları: Genellikle düşük doz aspirin ve düşük molekül ağırlıklı heparin kombinasyonu, AFS'li gebelerde en etkili tedavi rejimi olarak kabul edilir. Bu kombinasyon, hem arteriyel hem de venöz pıhtılaşma riskini azaltmaya yardımcı olur.

İlaç Tedavisinin Önemi: Bu ilaçlar, gebelik kayıplarını, preeklampsiyi, gelişme geriliğini ve diğer ciddi gebelik komplikasyonlarını önlemede hayati rol oynar. Tedaviye uyum, gebeliğin başarısı için kritik öneme sahiptir.

 

2. Yakın Gebelik Takibi

 

AFS'li gebelerin takibi, standart gebelik takiplerinden daha yoğun ve detaylı olmalıdır. Bu takip, perinatoloji uzmanı (riskli gebelik uzmanı) tarafından yapılmalıdır.

  • Sık Ultrason Kontrolleri: Bebeğin büyümesi ve gelişimi yakından izlenir. Özellikle fetal büyüme geriliği ve fetal iyilik hali açısından sık aralıklarla ultrason ve Doppler incelemeleri yapılır. Plasentanın kan akışı değerlendirilir.

  • Kan Basıncı Takibi: Preeklampsi riskini azaltmak ve erken teşhis etmek için annenin kan basıncı düzenli olarak takip edilir.

  • İdrar Analizleri: Preeklampsi belirtisi olan protein kaçağını kontrol etmek için idrar tahlilleri yapılır.

  • Fetal Hareket Takibi: Anneye, bebeğin hareketlerini düzenli olarak takip etmesi ve herhangi bir değişiklikte doktoruna başvurması öğretilir.

  • Kan Testleri: Tedavinin etkinliğini ve olası yan etkilerini izlemek için düzenli kan testleri (örn. trombosit sayımı) yapılabilir.

  • Doğum Zamanlaması ve Şekli: Gebeliğin seyrine ve komplikasyon riskine göre doğum zamanlaması ve şekli (normal doğum mu, sezaryen mi) dikkatlice planlanır. Genellikle gebeliğin 37-38. haftaları civarında, komplikasyon riski azaltmak adına doğum önerilebilir.

 

3. Multidisipliner Yaklaşım

 

AFS'li bir gebenin takibi ve yönetimi genellikle birden fazla uzmanın işbirliğini gerektirir:

  • Kadın Doğum ve Perinatoloji Uzmanı: Gebeliğin takibi, ilaç dozlarının ayarlanması, komplikasyonların yönetimi ve doğum planlaması.

  • Hematolog (Kan Hastalıkları Uzmanı): AFS tanısının doğrulanması, pıhtılaşma bozukluğunun daha detaylı değerlendirilmesi ve ilaç tedavisi dozajının belirlenmesi.

  • Romatolog (Otoimmün Hastalıklar Uzmanı): Özellikle sekonder AFS'de (lupus gibi başka bir otoimmün hastalıkla birlikteyse) romatologun takibi de önemlidir.

  • Neonatolog (Yenidoğan Uzmanı): Erken doğum riski veya fetal gelişme geriliği olan gebeliklerde, bebeğin doğum sonrası bakımı için yenidoğan uzmanıyla işbirliği.

 

4. Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Destek

 

  • Sigaradan Kaçınma: Sigara, pıhtılaşma riskini artırdığı için kesinlikle bırakılmalıdır.

  • Sağlıklı Beslenme ve Kilo Kontrolü: Sağlıklı bir diyet ve uygun kilo kontrolü, genel sağlığı destekler ve komplikasyon riskini azaltabilir.

  • Stres Yönetimi: Gebelik süreci zaten stresli olabilir, AFS gibi bir durumla başa çıkmak daha da zorlayıcı olabilir. Stres yönetimi teknikleri veya psikolojik destek faydalı olabilir.

  • Eğitim: Hasta ve ailesinin AFS hakkında detaylı bilgi sahibi olması, tedaviye uyumu ve olası belirtileri tanıma açısından çok önemlidir.

AFS'li gebelikler, doğru yönetimle yüksek başarı oranlarına sahiptir. Önemli olan, hastalığın farkında olmak, erken tanı koymak ve uzman bir ekiple yakın takip ve tedaviye başlamaktır. Unutmayın, gebeliğiniz boyunca ben ve ekibim her adımda yanınızdayız.


 

Antifosfolipid Sendromu ve IVF (Tüp Bebek) Tedavisi

 

Antifosfolipid Sendromu (AFS) olan kadınların bir kısmı, gebelik kayıpları veya infertilite nedenleriyle tüp bebek (IVF) tedavisine başvurabilir. IVF sürecinde AFS'nin rolü ve yönetimi, doğal yollarla gebe kalmaya çalışanlardan farklılık gösterebilir.

 

AFS ve İnfertilite İlişkisi

 

AFS, doğrudan infertiliteye (kısırlık) neden olan bir durum değildir. Yani, AFS'li bir kadının yumurtalıkları ve rahmi genellikle normal şekilde çalışır. Ancak, AFS ile ilişkili olabilecek bazı durumlar, IVF ihtiyacını doğurabilir:

  • Tekrarlayan Gebelik Kayıpları: IVF ile elde edilen gebeliklerde de, AFS'ye bağlı pıhtılaşma nedeniyle gebelik kaybı riski bulunur. Bu nedenle, daha önceki gebelik kayıpları nedeniyle IVF'e yönelen AFS'li kadınlarda, IVF tedavisi sırasında da AFS'nin yönetimi hayati önem taşır.

  • Altta Yatan Diğer Nedenler: AFS'nin yanı sıra, yaş, tüp faktörü, erkek faktörü gibi diğer infertilite nedenleri de IVF ihtiyacını ortaya çıkarabilir. Bu durumlarda, AFS yönetimi, IVF sürecinin bir parçası olarak ele alınır.

 

IVF Tedavisi Sırasında AFS Yönetimi

 

AFS tanısı almış bir kadının IVF tedavisi görecekse, gebelik elde edildiğinde ve tüm gebelik süresince yukarıda bahsedilen tedavi protokolleri uygulanmalıdır.

  • Aspirin ve Heparin Tedavisi: Genellikle IVF tedavisine başlamadan önce veya embriyo transferinden hemen sonra düşük doz aspirin ve düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH) tedavisine başlanır. Bu tedavi, embriyonun rahime tutunması ve gebeliğin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için plasenta damarlarında pıhtı oluşumunu engellemeyi hedefler.

  • Endometrial Reseptivite: AFS'nin endometrial (rahim içi zar) reseptiviteyi (tutunma yeteneği) etkileyebileceğine dair bazı teoriler olsa da, ana problem pıhtılaşma eğilimidir.

  • Yakın Takip: IVF tedavisi ile gebelik elde edildiğinde, AFS'li doğal gebeliklerde olduğu gibi yakın takip ve perinatoloji uzmanı tarafından değerlendirme önemlidir. Plasenta fonksiyonları, fetal büyüme ve gelişim düzenli olarak izlenir.

IVF tedavisi gören AFS'li kadınlar için iyi haber şudur ki, uygun pıhtılaşma önleyici tedavi ile başarılı gebelik elde etme ve sağlıklı bebek dünyaya getirme şansları önemli ölçüde artmaktadır. Tedavi ekibi (infertilite uzmanı, perinatoloji uzmanı, hematolog), bu süreci yakından takip ederek en uygun stratejiyi belirleyecektir.


 

AFS ve Doğum Sonrası Dönem

 

AFS'li kadınlar için pıhtılaşma riski, doğum sonrası dönemde de devam eder, hatta artabilir. Bu nedenle, doğum sonrası dönemde de dikkatli bir yönetim gereklidir.

 

1. Doğum Sonrası İlaç Tedavisi

 

Doğumdan sonraki ilk 6 hafta, pıhtılaşma riskinin en yüksek olduğu dönemdir. Bu dönemde:

  • Düşük Molekül Ağırlıklı Heparin (DMAH): Genellikle doğumdan sonra 6 hafta boyunca DMAH tedavisine devam edilmesi önerilir. Bu, lohusalık döneminde derin ven trombozu (DVT) ve pulmoner emboli (akciğer pıhtısı) riskini azaltmak içindir.

  • Aspirin: Aspirin tedavisine devam etme kararı, hastanın bireysel risk faktörlerine ve daha önceki pıhtılaşma öyküsüne göre doktor tarafından belirlenir.

  • Oral Antikoagülanlar (Kan Sulandırıcılar): Bazı AFS'li hastalarda, özellikle daha önce ciddi pıhtılaşma olayları yaşamış olanlarda, uzun süreli veya ömür boyu oral antikoagülan (örn. Warfarin) kullanılması gerekebilir. Bu karar, hematolog tarafından verilir.

 

2. Emzirme Dönemi

 

Düşük molekül ağırlıklı heparinler, anne sütüne çok az miktarda geçtiği veya hiç geçmediği için emzirme döneminde güvenle kullanılabilir. Warfarin gibi oral antikoagülanların emzirme dönemindeki güvenliği konusunda da genellikle bir sorun yoktur, ancak doktorunuzla mutlaka konuşulmalıdır.

 

3. Doğum Sonrası Takip

 

Doğum sonrası, AFS'li kadınların takibi devam etmelidir. Bu, hem ilaç tedavisinin etkinliğini izlemek hem de gelecekteki pıhtılaşma riskini değerlendirmek içindir. Hematolog ve romatolog (sekonder AFS'de) ile düzenli kontroller önemlidir.

 

4. Gelecekteki Gebelik Planları

 

AFS tanısı alan kadınlar, gelecekteki gebelik planları için doktorlarıyla detaylı bir görüşme yapmalıdır. Her gebelik, AFS riski ve tedavi planı açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.


 

Antifosfolipid Sendromu Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

 

AFS hakkında toplumda bazı yanlış inanışlar veya eksik bilgiler bulunabilir. Bu yanlışların giderilmesi, doğru yönetimin sağlanması için önemlidir:

  • "Antifosfolipid antikorları varsa kesinlikle gebelik olmaz." YANLIŞ. AFS tanısı, doğru tedavi ve yakın takip ile başarılı ve sağlıklı gebelikler elde edilmesine engel değildir.

  • "Bir kez düşük yaptıysam, kesin AFS vardır." YANLIŞ. Tek düşük, çok yaygın bir durumdur ve birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. AFS, tekrarlayan gebelik kayıpları durumunda araştırılması gereken nedenlerden biridir, ancak her düşük AFS'ye işaret etmez.

  • "Antifosfolipid antikor testlerim pozitif çıktı, kesin kan sulandırıcı kullanmalıyım." YANLIŞ. Antikor testlerinin pozitif çıkması, AFS tanısı için tek başına yeterli değildir. Klinik bulguların da eşlik etmesi ve antikorların 12 hafta arayla tekrarlayan testlerde pozitif çıkması gerekir. Doktorunuzun önerisi olmadan ilaç kullanmamalısınız.

  • "Tedaviye başlarsam, bebeğe zarar verir miyim?" YANLIŞ. Düşük doz aspirin ve düşük molekül ağırlıklı heparin, gebelikte güvenle kullanılan ilaçlardır ve plasentayı geçerek bebeğe zarar vermezler. Aksine, bu ilaçlar bebeğin sağlığı için hayati öneme sahiptir.

  • "Antifosfolipid sendromu sadece gebelikle ilgili bir hastalıktır." YANLIŞ. AFS, sadece gebelik komplikasyonlarına yol açan bir hastalık değildir. Aynı zamanda inme, kalp krizi, derin ven trombozu gibi damar içi pıhtılaşma olaylarına da neden olabilir. Bu nedenle gebelik dışında da takip ve gerekirse tedavi gerektirebilir.

  • "Kilo vermek ve sağlıklı beslenmek AFS'yi tedavi eder." YANLIŞ. Sağlıklı yaşam tarzı genel sağlığınızı destekler ve bazı riskleri azaltabilir, ancak AFS otoimmün bir hastalıktır ve ilaç tedavisi gerektirir. Yaşam tarzı değişiklikleri ilaç tedavisinin yerini tutmaz.

  • "AFS tanısı aldıysam, normal doğum yapamam." YANLIŞ. AFS tanısı, tek başına sezaryen endikasyonu değildir. Gebeliğin seyrine, bebeğin durumuna ve doğumdaki risklere göre normal doğum denenebilir. Bu karar, perinatoloji uzmanınız tarafından verilir.


 

Ankara'da Antifosfolipid Sendromu ve Gebelik Takibi İçin Neden Beni Tercih Etmelisiniz?

 

Ankara'da bir kadın doğum ve perinatoloji uzmanı olarak, AFS'li gebelerin takibi konusunda kapsamlı deneyim ve uzmanlık sunuyorum. Gebeliğinizin her aşamasında size ve bebeğinize en iyi bakımı sağlamak için buradayım.

  • Kapsamlı Deneyim ve Uzmanlık: Riskli gebelikler, özellikle de otoimmün hastalıklarla ilişkili gebelikler konusunda uzun yıllara dayanan tecrübeye sahibim. AFS'nin gebelik üzerindeki etkilerini ve güncel tedavi yaklaşımlarını yakından takip ediyorum.

  • Multidisipliner Yaklaşım: AFS yönetimi genellikle tek bir uzmanlık alanıyla sınırlı değildir. Hematologlar, romatologlar ve diğer ilgili uzmanlarla yakın işbirliği içinde çalışarak, size en bütüncül ve kişiselleştirilmiş tedavi planını sunuyorum.

  • Bireyselleştirilmiş Tedavi Planı: Her hastanın durumu farklıdır. Sizin özel ihtiyaçlarınıza, AFS'nin şiddetine ve gebelik öykünüze göre en uygun ilaç tedavisi dozlarını ve takip sıklığını belirliyorum.

  • Yakın Takip ve Modern Görüntüleme: Kliniğimde ve anlaşmalı olduğum hastanelerde, bebeğinizin gelişimini ve sağlığını yakından takip etmek için en güncel ultrason ve Doppler görüntüleme tekniklerini kullanıyorum. Bu sayede olası komplikasyonları erken dönemde tespit edebiliyoruz.

  • Hasta Eğitimi ve Psikolojik Destek: AFS ile gebelik süreci zorlayıcı olabilir. Bu nedenle, hastalığınız hakkında detaylı bilgi almanızı sağlıyor, aklınızdaki tüm soruları yanıtlıyor ve gebelik boyunca size psikolojik destek sunuyorum.

  • Kolay Ulaşılabilirlik: Ankara'da merkezi konumda olmamız, hem Ankara içi hem de çevre illerden gelen hastalarımız için ulaşım kolaylığı sağlıyor.

Gebeliğiniz boyunca karşılaşabileceğiniz her türlü zorlukta yanınızdayım. Antifosfolipid Sendromu tanınız varsa veya bu konuda endişeleriniz varsa, lütfen benimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Sağlıklı bir gebelik ve güvenli bir doğum için birlikte adım atalım.


 

Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

 

 

Antifosfolipid Sendromu olan her kadın gebelik komplikasyonu yaşar mı?

 

Hayır, AFS tanısı olan her kadın gebelik komplikasyonu yaşamaz. Özellikle uygun tedavi (düşük doz aspirin ve düşük molekül ağırlıklı heparin) ile gebelik komplikasyonlarının riski önemli ölçüde azaltılabilir. Ancak, bu risk kontrolsüz AFS'ye göre daha yüksektir.

 

AFS tedavisine ne zaman başlanmalı?

 

AFS tedavisine genellikle gebelik planlandığı andan itibaren veya gebelik testi pozitif çıkar çıkmaz başlanması önerilir. En erken dönemde başlanan tedavi, gebelik sonuçlarını iyileştirmede en etkili yoldur.

 

Heparin enjeksiyonları ağrılı mıdır?

 

Heparin enjeksiyonları cilt altına yapılır ve genellikle çok ince iğnelerle uygulandığı için ağrı minimaldir. Birçok kadın enjeksiyon bölgesinde hafif bir yanma veya batma hissedebilir. Doğru enjeksiyon tekniği ile bu rahatsızlık azaltılabilir.

 

AFS için kullanılan ilaçların bebeğe zararı var mıdır?

 

Düşük doz aspirin ve düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH), gebelikte AFS tedavisi için güvenle kullanılan ilaçlardır. Plasentayı geçmezler ve bebeğe zarar vermezler. Aksine, bu ilaçlar bebeğin sağlığı için hayati öneme sahiptir ve komplikasyon riskini azaltır.

 

Antifosfolipid Sendromu kalıtsal mıdır?

 

AFS'nin genetik bir yatkınlığı olduğu düşünülmektedir, ancak doğrudan kalıtsal bir hastalık olarak kabul edilmez. Ailede otoimmün hastalık öyküsü olanlarda risk artabilir.

 

Gebelik dışında AFS'nin belirtileri nelerdir?

 

Gebelik dışında AFS'nin belirtileri arasında tekrarlayan damar içi pıhtılaşmalar (derin ven trombozu, pulmoner emboli, inme, kalp krizi), livedo retikularis (ciltte morumsu, ağ benzeri lekelenme), trombosit düşüklüğü, kalp kapakçığı sorunları ve migren benzeri baş ağrıları bulunabilir.

 

AFS tanısı aldıktan sonra bir daha gebe kalamaz mıyım?

 

Hayır, AFS tanısı aldıktan sonra doğru tedavi ve yakın takip ile başarılı bir şekilde gebe kalabilir ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilirsiniz. Birçok AFS'li kadın, uygun tedaviyle başarılı gebelikler geçirmektedir.

 

Emzirme döneminde kan sulandırıcı kullanabilir miyim?

 

Evet, düşük molekül ağırlıklı heparinler (DMAH) ve genellikle Warfarin gibi oral antikoagülanlar, anne sütüne çok az miktarda geçtiği veya hiç geçmediği için emzirme döneminde güvenle kullanılabilir. Ancak doktorunuzla konuşarak size özel durumu değerlendirmeniz önemlidir.

 

AFS tedavisi ömür boyu mu sürer?

 

AFS tedavisi, pıhtılaşma riskinize ve daha önceki pıhtılaşma olaylarınızın şiddetine bağlı olarak değişebilir. Bazı durumlarda ömür boyu kan sulandırıcı kullanmak gerekebilirken, bazı durumlarda sadece gebelik gibi riskli dönemlerde tedavi uygulanabilir. Bu karar, hematolog ve perinatoloji uzmanınız tarafından verilir.

 

AFS testi hangi kan testiyle yapılır?

 

AFS için bakılan kan testleri Lupus Antikoagülan (LA), Antikardiyolipin Antikorları (aCL) (IgG ve IgM) ve Anti-beta2-glikoprotein I Antikorları (anti-β2GPI) (IgG ve IgM) testleridir. Bu testlerin en az 12 hafta arayla iki kez pozitif çıkması tanı için önemlidir.


 

Sonuç

 

Antifosfolipid Sendromu (AFS), gebelik sürecinde önemli komplikasyonlara yol açabilen bir otoimmün hastalıktır. Ancak, tekrarlayan gebelik kayıpları, preeklampsi veya gelişme geriliği gibi sorunlarla ilişkili olmasına rağmen, doğru tanı ve etkin bir tedavi planı ile sağlıklı bir gebelik ve bebek sahibi olma şansı oldukça yüksektir.

Ankara'da bir kadın doğum ve perinatoloji uzmanı olarak, AFS tanısı almış veya bu sendromdan şüphelenilen tüm anne adaylarına kapsamlı, güncel ve kişiselleştirilmiş bir gebelik takibi ve yönetimi sunuyorum. Gebeliğinizin her aşamasında, doğru bilgiyle güçlenerek ve uzman bir ekiple işbirliği yaparak, bu süreci güvenle tamamlayabiliriz.

Sağlıklı bir gebelik yolculuğu için benimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Unutmayın, gebeliğinizi güvenle kucaklayabilmeniz için buradayız.

Gebelik

Jinekoloji

Whatsapp TikTOk İnstagram Facebook Youtube Linkedin